Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Yücel, Karadeniz'de yüzey sıcaklarındaki artışların derinlere yayıldığını ve bu durumun, oksijensiz tabakanın incelmesi ve akıntılarda değişim gibi sonuçları olduğunu söyledi. Yücel, Karadeniz için “Marmaralaşma süreci başlıyor.” dedi.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Mustafa Yücel ve ODTÜ Deniz Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Barış Salihoğlu liderliğinde iklim değişikliğinin Karadeniz’deki etkilerini gözlemlemek amacıyla hayata geçirilen “Karadeniz'de Dirençli Ekosistemlerde Mavi Büyüme Gelişimi için Araştırma ve İnovasyon” (BRIDGE-BS) başlıklı çok uluslu projenin yaz dönemini kapsayan ikinci deniz seferi haziran ayında gerçekleştirildi.
Türkiye'nin AB ülkeleri ile beraber katkı sunduğu ve Türkiye ayağını TÜBİTAK’ın yürüttüğü Ufuk Avrupa Programı kapsamında desteklenen proje kapsamında, ODTÜ Bilim-2 Gemisi ile çıkılan sefer 20 gün sürdü. Seferde elde edilen verilerde Karadeniz’e özgü soğuk ara tabakanın eski sıcaklıkların üzerinde olduğu ve bu ara tabakada 7 derece ya da altında olması gereken sıcaklığın 8 derecenin altına inmediği tespit edildi. Bulgulara göre, deniz yüzey sıcaklıklarında 1,5-2 derece, denizin daha derininde olan soğuk ara tabakada ise 1 derece ısınma var. Yücel, Aralık 2022'de düzenledikleri ilk sefere kıyasla son seferde daha fazla veri topladıklarını belirterek, “Bütün münhasır sınırımızı Hopa'ya kadar çalışma şansımız oldu. 250 kadar noktadan profil topladık. Suyun özellikle dikeydeki yapısını araştırıyoruz.” dedi.
Kış ve yaz mevsiminde sıcaklığın çok değişken olmadığı Karadeniz'e özgü soğuk ara tabakanın, eski sıcaklıkların üzerinde olduğunu işaret eden Yücel, şu bilgileri verdi: “Soğuk ara tabaka iyi gibi görünmüyor maalesef, ısınmanın etkisiyle yapısı bozuluyor, eskisi kadar soğuk değil. Bu, derinde de ısınma olacağı anlamına geliyor. Isınma giderek daha derinlere sirayet ediyor, soğuk ara tabaka kıyılarda oluşuyor ve daha yoğun olduğu için batıyor. Isınma sadece ısınma ile kalmıyor, bunun yanında oksijen kaybı, akıntılarda değişim gibi bir zincirleme etkiyi maalesef getiriyor. Bu seferler sonucunda bunları net olarak bulduğumuzu söyleyebilirim.” Karadeniz’de oksijenin bittiği derinliğin giderek yükseldiğine dikkati çeken Yücel, denizdeki oksijenin yıldan yıla giderek daha da azaldığını, bununla birlikte, Karadeniz'de, Marmara Denizi'ne göre çok daha kalın bir oksijenli tabakanın mevcut olduğunu kaydetti.
Derinliği 2 bin 200 metre olan Karadeniz'de hayatı sağlayan bölgenin, kıyılarda 100, açıklarda ise 70-80 metrelik üst tabaka olduğunu vurgulayan Yücel, bu oksijenli tabakanın giderek inceldiği tespitini paylaştı. Yücel, “Bu nedenle daha az habitat alanı sağlanmış oluyor, türler baskı altına alınmış oluyor, Marmaralaşma süreci başlıyor. Bir gün sadece deniz anaları veya müsilaj olan bir denize dönüşür. Şu an bu noktada değil ama oksijen kaybının ilk yansıması bu olur. Besin zincirinin en temel basamaklarında önemli dönüşümler yaşanıyor. Muhakkak besin zincirinin üst basamaklarına sirayet edecektir.” diye konuştu.
Karadeniz'deki hidrojen sülfürlü tabakanın yerinde durduğunu aktaran Yücel, şöyle devam etti: “Durum kötü ama bunun yerinde durması nispeten iyi. Oksijenin bitip hidrojen sülfürün başladığı 100 metre bandındaki yerlerde çok özel reaksiyonlar cereyan ediyor, bir kısmı mikrobiyal kaynaklı, bir kısmı kendi olağan koşulları. Oksijen kaybı henüz o tabakayı yukarı doğru çıkarmamış. Bizim çok yoğun verilerimizin olduğu 90'lı ve 2000'li yıllarla karşılaştırdığımızda benzer bir yerde duruyor. Oradaki biyojeokimyasal yapının hala hidrojen sülfürü yerinde tuttuğunu düşünüyoruz.” Yücel, Karadeniz'in baskılara direnemeyerek hidrojen sülfürün yükselmesi durumunda her şeyden önce toplu balık ölümlerinin yaşanabileceği, yüzeyle buluştuğu yerlerde müsilaj benzeri, halk sağlığı açısından sorun yaratabilecek oluşumların meydana gelebileceği ve ortaya çıkacak kötü kokunun bölgeyi etkileyebileceği uyarılarında bulundu.
Karadeniz'deki kirlilik baskısının geçmiş 10 yıllara göre bir nebze daha az olduğuna değinen Yücel, kirliliğin özellikle lokal, çok kıyıya yapışık kalmış alanlarda çoğaldığını bildirdi. Yücel, “Biz büyük nehirleri yönetirken küçük dereleri, çayları göz ardı etmişiz, onlarla kirlilik daha fazla taşınıyor olabilir. Dikkatimizi Tuna gibi büyük nehirlerden ziyade tüm kıyıya yayılmış girdiye yoğunlaştırmalıyız. Sakarya Nehri'nin ağzında, Sakarya ile Sinop arasında çok fazla biyolojik olay vardı ve su yemyeşildi. Henüz bu, açık denize yansımamış durumda.” ifadelerini kullandı. KARADENİZ’İN KARBON YUTMA KAPASİTESİ Karadeniz'in karbon yutma kapasitesinin çok yüksek olduğunun ve denizin kendine özel bir karbon kimyası bulunduğunun altını çizen Yücel, şu değerlendirmeleri yaptı: “Karadeniz 1 birim karbon emdiğinde, Atlantik Okyanusu'na göre daha az asitleniyor, buna tamponlama diyoruz. Bir de gemiyle giderken, gerçek zamanlı olarak atmosferle karbondioksit alışverişini ölçtük. Burada da sonuçlar yeni elimize geliyor ama ilk bulgulara göre Karadeniz'in özellikle kışın net karbondioksit emdiğini bulduk.” Yücel, Karadeniz'in karbondioksit yutma çalışmalarıyla ilgili yaz ile kış verilerini modelleyerek hesaplamalar yapacaklarını ve böylece net sonuçları elde edeceklerini belirterek sözlerini tamamladı.